'dil polisi' postuna bürünen onur caymaz'ın konu hakkındaki fitili ateşleyen yazısı, "eh madem bir yerlerde yazmaya da başladık, sıra sağlam bir yerlere saldırmaya da geldi" gibi! haksızca ithamlarla dolu. yazıya tekrar dönmek isterseniz adresi şöyle: http://tinyurl.com/oudkcd
madem köşe yazarı, şair, romancı, kısa öykücü, kedi seven aşk adamı, romantik hüzünkâr gibi rollerimiz var, neden kendimizi daha da göstermeyelim? böylesi bir saldırıdan muzaffer biçimde çıkacak olan onur caymaz'ın kendisini daha güçlü hissedeceği de muhakkak. bakın şunu demiyorum: onur caymaz çok köfte bir adamdır. tanımıyorum, hiç görmedim, 10 dakika birlikte geçirmedim. yazacağım şeyler yazdıkları bağlamındadır.
onur caymaz daha yazısının ilk satırlarında, önüne haritayı açmış kendisini "şiirin general victor krulak'ı" zanneder bir eda ile sınırları belirliyor, kimin ne yazması gerektiğine karar veriyor. ama bunu öyle yapıyor ki, yazısının başında bunu inkâr ediyor ve "yazma özgürlüğü kısıtlanamaz. herkes içindeki şarkıyı söylesin, herkes her şeyi düşünsün, yazsın." demeyi de ihmal etmiyor. dolayısıyla bizi peşinen yazmak konusundaki özgürlükçü tavrına iknâ etmiş bulunuyor bile. sonradan söyleyeceği her şeyin bunun üzerine kurulu olmasını bekliyor. "yazma özgürlüğü kısıtlanamaz" diye başlıyor ve "ama" ile devam ediyor. bu,, bu çok çorkunç bir aldatmaca. onur caymaz her bir satırda bunu hatırlamamızı istiyor: ben ne söylerlesem söyleyeyim, "yazma özgürlüğü kısıtlanamaz" dedikten sonra söyleyeceğim her şey bu bağlamda değerlendirilir, söyleyeceğim her şey, her türlü şarttan masumdur deniyor türkçe tercümesi ile.
onur caymaz dil polisi olmak hususunu bu sefer bir ileri seviyeye taşıyor: "bir şair için her şeyi yazıyor olmak sanat mıdır?" diye. artık yazısı öyle bir hâl alıyor ki, kendi karakolları ve hapishaneleri olan tam teşekküllü bir yapı haline geliyor. onur caymaz bu sefer neyin sanat olup neyin olmayacağına karar verecek durumda olduğunu da belirtiyor, vay halimize.
aynı tarzı aşağı satırlarda da devam ettiriyor onur caymaz: "senin bu yaptığın tutuculuk, gericilik; sanatta görecelik vardır, her şey, herkese göre güzel olmayabilir; bu da deneysel bir metin, sen beğenmedin ama seveni vardır; hoşgörü gerek, şiir bütün yaşamı kapsar, diyeceksiniz. kabulüm. karşı değilim bunlara." diyor bize. yine ne kadar öçzgürlüklere düşkün, ne kadar şahane bir yazar olduğunu kendisinin bir güzel lütfu olarak anlamamızı vurguluyor. önce sanatta görece kavramından bahsediyor, hemen ardından: "fakat şair, 'ortadoğu karmaşığı' diye başlık atıp okurla alay edercesine boku yazacaksa" diye devam ediyor. yani onur caymaz diyor ki bizlere: sizin özgürlüğünüzün alanı benim! belki bunu direkt söylemiyor, yukarıda örnekleri görüldüğü şekilde imâ ediyor, bunu gözümünüz içerisine doğru dürtüyor. bu çok kötü! bunun kabul edilebilir tarafı yok. önce sanatta görecelikten, şiirde özgürlükten bahsedip bunu yapıyor. yoksa onur caymaz'ın yazdıklarından kehânetler çıkarıyor değilim, her şey ortada ya hu!
onur caymaz yazısına yine korkunç şekilde devam ediyor, "fakat handiyse 15 yıldır şiir okur-yazarı olduğum halde ... ". bu da korkunçluğun en süflî taraflarından birisi. onur caymaz bir sınır inşa ediyor. hallelujah! maxwell'in cini ! tanecikler ayrışıyor! onur caymaz uzun süredir sahip olduğu 'kültürel sermayenin kişisel tarihi' ile karşımıza çıkıyor: 'ben 15 yıldır şiir yazıyorum ulan'. seçkin bir aidiyet, kalıcı bir düzen bağıntısıdır bu. bu, korkunç bir meşru kılmadır. onur caymaz 15 yıldır şiir yazıp çizen bir insan olduğunu belirtiyor bize, çünkü bu 15 yıllık sürenin kendisi için 'seçkin aidiyet' olduğunun altını çizerek yazısına argüman sunuyor. böyle olunca ne oluyor? söyleyeceği sözler de meşruiyet kazanıyor. zaten üst satırlarda nasıl da yazında özgürlüklerden yana, nasıl da sanatta göreceliliğe önem veren bir insan olduğunu belirtmesinin üstüne bir de bu argümanla yerini sağlamlaştırıyor onur caymaz.
onur caymaz ürkütücü şekilde devam ediyor yazısına, ahmet güntan'a yol gösteriyor kendi aklınca ve dahi çapınca: "o vakit şair, neyzen tevfik ya da şair eşref okuyarak ironinin sırrına varmalı. ama bu değil, bunca fütursuzca değil. canın bok yazmak ister, yazarsın tabii; fakat bunda biz okurun suçu ne?" onur caymaz kendisini 'okurlar' yerine de koymuş oluyor yukarıdaki satırlarla, bizim adımıza da konuşmuş oluyor bilmem farkında mıyız? 'okurun suçu ne?' gibi bir cümle, darbe yaparak 'halk böyle istiyordu' demek, aynı halkı idam edip 'bu halkın iradesidir' demek ile eşdeğer değildir de nedir? anlıyoruz ki artık onur caymaz 'halk adına' dil polisi olma görevini yürütüyor. oysa blog adresinde: "yazdıklarımda, güntan adını hiç anmadım. derdim kişisel, kurumsal değil, her zamanki gibi sadece şiirle ilgiliydi. bu birincisi." şeklinde devam ediyor. hani ahmet güntan'ın şahsıyla ilgili değildir? oysa nedir? biz bunu yemedik.
onur caymaz sonrasında işi demagojiye de vuruyor elbette, argüman güçlensin kavilinden: "bu şiiri çevirip gazzeli bir çocuğa okutalım; yarasını sarar mı?". sarmaz arkadaşım, o çocuğun yarasını kimse saramaz. kaldı ki sen ahmet güntan'ın şiirine neden böyle bir rol biçiyorsun ki? senin şiirin de benim sakal tıraşı olduktan sonra suratımın tahta gibi olmasından ötürü duyguğum hüznü engellemiyor, buna ne buyrulur? neden ahmet güntan'ın sadece bu şiirini ele alıp gazzeli bir çocuğu bu işe alet ediyorsun? ahmet güntan çıkıp demiş midir ki ben bu şiir gazzeli çocukların yaralarını sarmak için yazdım diye? onur caymaz'ın burada yaptığı artık ürpertici olmaktan çıkıyor, mideme sancılar giriyor.
haha, süper satırlar! onur caymaz işi lirizme vuruyor ve devam ediyor: "ben şiire önce insan yanımla yaklaşıyorum. onu önce kalbelimle tutmayı öğrenmişim." üçler, kırklar, yediler, 69'lar, ey erenler! böyle bir şey olabilir mi? hanginiz bir şiire (benim dışımda) komodo ejderi * gibi yaklaşıyor? bu çok basiretsizce bir indirgeme. "bana dokunmuyor bu şiir, işlemiyor" diyor onur caymaz çünkü birkaç satır sonra. yani nedir? 15 yıldır şiir yazan/okuyan birisiyim, bu şiir bana dokunmuyor, şiir içime işlemedi, e zaten gazzeli çocukların yaralarına da melhem olmuyor, benim evrenimde yeri yok ve okuyucuya da haksızlık bu. yok yaa!!
son tahlilde resmi blog'undan: "konuşmak ateş etmekti, yazmak taraf tutmak. bildiğimi yapmaya devam ediyorum." demiş onur caymaz. pek doğru, pek âlâ olmuş doğrusu. 'rastgele ateş etmek' dedikleri bu olsa gerekir, kill em all let god sort them out!
son sözü sözlük yazarı pelin kalp'in daha önce yazdığını tekrar ederek noktalayayım: "bu şair-şiir yalanlarından midesi bulanmayan var mı hakikaten, hala? dünyanın en basit zanaat'ını neredeyse en büyük sanat'mış gibi dayatmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? utanmıyor muyuz kendimizden hiç?"
(gozupek, 14.05.2009 10:16)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder