[ Yıllar önce, Michael pedofili suçundan yargılanıyor, ben her gece saat 2'yi bekliyorum, CNN mahkemede o gün ne oldu güncellesin diye, devamlı dua ediyorum Michael kurtulsun diye, Nur Çintay denilen allahsız kadın Michael İçin İntihar Vakti diye bir yazı yazmıştı, Dediklerini kulağın duyuyor mu? diye mektup yollamıştım ona. Dün de Michael ölünce acıklı bir yazı yazmış, yine bir mektup yazdım, 29 Haziran 2009 tarihli Radikal'de cevap vermiş. ]
Michael Jackson için huzur vakti
Bazı yazılara öyle tuhaf yorumlar geliyor ki, ‘Bu insanlar neyi ne anlıyorlar? Peki kendi aralarında nasıl anlaşıyorlar?’ diye düşünüyor insan. Ama bazen okur yazarlığıyla maruf olanlardan da böyle eleştiriler gelince, ‘Acaba ben mi kendimi iyi ifade edemedim?’ duygusu çöküyor. “Michael Jackson artık intihar etsin’ diye yazdığınızı siz unuttunuz da, ben unutmadım” demiş A.G. Ben sevdikleriyle sevmedikleri bir ‘Değiş Tonton!’ komutuyla kolayca ters yüz olabilenlerden değilim. Michael Jackson’a dair hislerim de 15’imden beri aynı! Açıp okudum 2005 Mart’ından kalma ‘Michael için intihar vakti’ başlıklı o yazıyı: “Tabii ki başka hitleri de vardı 1983’ün, diye saymış ‘Panati’s Parade of Fads, Follies and Manias’: ‘Irene Cara’nın ‘Flashdance’i, The Police’in ‘Every Breath You Take’i, The Eurythmics’in ‘Sweet Dreams (Are Made of This)’i, Bonnie Tyler’ın ‘Total Eclipse of the Heart’ı, Lionel Richie’nin ‘All Night Long’u, Donna Summer’ın ‘She Works Hard for the Money’si... Ama nereden bakarsanız bakın, o yıl tek bir şarkıcıya ait gibiydi: Michael Jackson. Time’ın kapağında, pop müzikte 10 yılın olayı diye verildi. Yeryüzünde herkes onun ‘Thriller’ albümünü alıyor gibiydi. 37 hafta boyunca Billboard’un albüm listesinde bir numarada kalıp rekor kırdı.’ O zamanları bilmiyor olanlara belki dokunmuyordur, mavi ipekten batik pijamasının üstüne giydiği smokin ceketiyle taciz duruşması sonrasındaki ‘kuş’luk hali. Konuşurken nasıl ürkek, titrek, bitap bir ruh. Sadece burun değil eriyip yiten. Zihnin ebediyen çöküşüyle de karşı karşıyayız. Zirvesini yaşamamış olanlara ne ifade edecek ki? Seksenleri ‘Ay çok retro, ne şahane’ diye komikçe içselleştiren 80 doğumlular, giderek yok olan burnuna karşılık gitgide kabaran çocuk tacizi davalarıyla tanıdılar onu. Sevmeleri için sebep yok. Halbuki biz? ‘Billie Jean’ olsun, ‘Beat It’ olsun, sonraları müzik beğenimiz ne yana kayarsa kaysın, 80’lerin ortalarını ortaokul-lisede geçirenler için Michael Jackson, alzheimerli bir aile ferdi gibidir. Atsan da atamazsın içinden. Ama galiba zamanı geldi. Sinyallerini veriyor. Artık ne o beden o ruhu, ne o ruh o bedeni, taşıyamıyor. Belki de artık huzur bulmasının vaktidir.” Bu yazıda bugün yazsam öyle kurmayacağım tek cümle var: “Atsan da atamazsın içinden”. Sanki alzheimerli aile ferdini sokağa atıyorsun gibi bir mana çıkıyor, zaten de hatırlıyorum bu yönde gelen eleştirileri. Demek istediğim şu: En iyi zamanlarını yaşadığın, en parlak günlerini gördüğün, hatıralarında yer etmiş, sevdiğin birinin bu düşüşü, çöküşü, kendi olmaktan çıkışı, ister Michael Jackson olsun, ister kafası artık o eski kafa olmaktan uzak bir aile ferdi, insana kötü koyuyor. ‘İntihar etsin! Derhal şimdi! İstiyorum!’ gibi bir şey değil elbette ama bazen bazı gidişler herkesin hayrına olabilir. Ve de huzur, bazen tam da gitmekte bulunabilir. Michael Jackson da bu tarafta bir türlü bulamadığı huzuru o tarafta bulsun. Ve hafızalarda hep o 83’teki benzersiz haliyle kalsın.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/nur-cintay-a/elif-safakin-askinin-rengi-meselesi-942643/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder