İki şahit ve diğerleri.
Haldun Bayrı,
Metis 1997
Haldun Bayrı'nın yazıları, psikolojisi olan yazılar, bu bir fikir romantizmi. Kitaptaki fikirler arasına bencilce saklanmış bağlantıları artık tanıdığımızda yalnızca yazarı, Haldun Bayrı'yı tanımış oluyoruz. Bu, çok rastladığımız bir şey değil, Haldun Bayrı'nın yazdığı eski anlamıyla bir poetika, tek başına sağlanan bir adaletin poetikası.
Ama Haldun Bayrı adalet terazisini sapını tutmak ve tartmak istemiyor, tam tersine, adaleti kaderde arıyor. Kitabın arka kapak yazısına bakılırsa, bu kitapta bir firarî var, suçu sabit olmayan bur firarî, ama suç daha ilk yazıdan, "İki Bahar"dan itibaren sabit, "egoizme (bencillik) veya, daha ziyade, egosantrizme benzeyen şey"e sahip olmak, yani kendi kaderine duyduğu aşka, "vasiyetsiz devraldığımız miras"a, eğer yol başkalarının geçemeyeceği kadar darsa, orada sana da kıpırdayacak bir yer kalmamıştır.
"Aynı olan [kendi aynı kalan],başkalığı farkedebilir. An içinde başkalık, hayatı zenginleştirir. Başka'nın davet ve kabul edilmesine götüren yollar açılır. Başka'yı reddetme ve üstünlük kurarak silikleştirme ise, kendini sürekli olarak bu meşgaleye hasredeceğinden, aynılığı yitirir. Kaybetmeye yazgılı zayıfın güçlüye naçizane oyunudur bu."
Ama o bir firarî, ne yapabilir, temize çıkmak için gideceği merci onu suçluyor.
Bencil bulunan reddediliyor, kendi kaderine bırakılandan ise vazgeçiliyor.
İşte bu, bir eşitlik ideali. "Bir zamanlar, saptanan suçlulara karşı olmamann da suçlularla bir olmak anlamına geldiğini düşünüyordum. Tam da bu yargı mercii olma iddiasıyla yapılan adaletsizlikleri talileştiren acı bir yenilgi sonrasında, müstafîliğe sığınır bir hale geldim. Fakat hayat istifa kaldırmıyor; başkası boğulurken nefes almak dahi bunun aksini dayatıyor. O zaman, içimizde sızlayan suçluluk duygusunu, kendimiz de cellatlaşmadan dindirmenin yolu ne?" Sorunun cevabı "Sevgili Kul Şımarıklığı" yazısında geliyor: tevekkül. "Tevekkül, gönlünü hoş tutmaktan ayrı bir şeydir. Ölçüyü kaçırmamanın teminatı olarak muhafaza edilmesi yakışık alır, yeni bir düşkün sığınağı gibi kullanılması değil."
İşte, ancak tevekülde kendine bir beden bulan adalet, o, ilahî adalettir. İlâhi adaleti, yalnızlar bilir. Zira "Mucizeyi özneler değil, kullar görür", yani yalnızlar. "Çünkü özneler aynaya bakar, kullar kâinata. Aynaya bakana hiçbir şey malûm olmaz, kâinata bakan ise teselli ihtiyacına cevap verecek sınırsız bir şefkate nail olur."
Unsurların cisimsizleşmesi anını biliyor olması, kopup gitmeden yapamıyor olması, kopup gittiğine karşı suçluluk duygusu yaratıyor Haldun'da. Bu kitap bir nevi Haldun'un ara verip, suçu ve suçunun ne olduğu hakkında yoğunlaşması, bilgi sahibi olması, suçunun poetikası.
[ 1997'de Haldun'un kitabı hakkında yazmaya başladığım ama yarım kalan yazı ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder