10 Mart 2011 Perşembe

Merkez dergi internettir.

Teori sözcüğü bakmaktan geliyor, üzerine düşünmek, baktığının üzerine düşünmek, nazariye sözcüğü de öyle, ama biz kuram seviyoruz, kuruyoruz, bu daha eğlenceli herhalde ondan, öbürü insanı değişmeye zorluyor, bunu sevmiyoruz.

Çok uzun bir süredir edebiyatta da, şiirde de kim iktidar, merkez dergi neresi tartışılıyor. Hatta esas tartışma kim daha çok iktidara karşı, kim gerçekten muhalif soruları etrafında dönüyor, bu bazen kanlı bir tartışmaya da dönüşebiliyor, - benim muhalif, - hayır sen değilsin, benim, - Allah Allah, demek sendin o, peki ben neyim? Bakarak düşünmekten, bu cehdi göze almaktan çok kurarak düşünmenin sonuçları bunlar.

Önce [ şiiri bir tartışmanın içinden seyreden ] kaç kişiyiz şurada, ona bakalım. Bu iktidar - muhalefet kavgası kaç kişi arasında dönüyor? Yanılmış olmayı dileyerek kendi tahminimi söyleyeyim, 350 kişi kadarız. Bu 350 kişinin [ tartıştıklarının ] ise Türkiye’nin geri kalanıyla hiç ama hiçbir iletişimi yok, bir çeşit Survivor adası. Bakmaya devam edelim, diyelim ki olabilir, şiire bu kadarlık bir izleyici de yeter, peki neden, çünkü o kadar değerlidir ki şiir, bir çeşit rahipler kadrosunda elden ele geleceğe taşınır. Bu 350 kişinin sahip olduğu sızdırmaz ciddiyete bakınca bazen şiir hakkında gerçekten böyle bir kanıya sahiplermiş gibi geliyor, iyi peki değerli de, o değerin bir alıcısı yoksa değerli olduğuna kim inanacak, birisi -Ben yükseltiyorum demedikçe bu açık arttırmada hiçbir düşüncenin değeri yok, bunu ben demedim, Kierkegaard demişti, kızacaksanız ona kızın. Şu an ortada rahip malına yine rahiplerden başka alıcı yok, durum bu. Yani zaten bu -sen iktidarsın - hayır ben muhalifim kavgası rahipler arasında dönüyor, iktidar olan 350 kişinin iktidarı, muhalefet de 350 kişinin muhalefeti. Böyle bakınca ne kuracağız, kuramımız ne olacak?

Okur yoksa hepimiz bir hiç’iz. Kemal Tahir hayatı boyunca kendisi hakkında ( ne kadar çirkin olursa olsun ) söylenen hiçbir şeye cevap vermedi, nereden alıyordu bu gücü, okurdan, o yüzden onun en büyük cevabı yazdıklarıydı. Bugünkü gibi 350 kişilik bir erkekler hapishanesinin içinde kapalı kalsaydı, bir noktada o da yeter artık diye silahını çekebilirdi, ama okunduğunu biliyordu, bir yazara o yeter. Bugünün kuramları okurun kalmadığı üstüne, hayır, öyle değil, okuma yeri, okuma şekli değişti. Kağıdın dokusu, mürekkebin kokusu, kütüphanenin tozu diyen son bir iki kuşak sonra her şeyin şekli değişecek. Matbu asla kalkmaz, benim fikrim bu yönde, çünkü insanların dokunulabilir dünyadan kökten vazgeçmeyeceğini düşünüyorum, matbu bir kitabın göğse bastırılabilmesi imkanı hep devam eder, ama iktidar ekrandan okunanların olacak, hatta oldu bile. Uzun bir süredir, merak ettiğim yazarları dergilerden değil, facebook’tan, twitter’dan, formspring’den, bloglarından izliyorum, kendinizi kandırmayın, yalnız ben değil hepiniz öylesiniz. Matbu dergide kendini rahip gibi konumlayan, kendine önemli görevler atfeden bir yazar sosyal medyada karşıma çıkınca bakıyorum herhangi bir ekşi sözlük yazarından daha parlak bir yanını bulamıyorum. Yeni medyada eski medya kafası taşıyoruz, bana öyle geliyor, yeniğiz o yüzden. Ama fazla söze - kurama gerek yok, şiir-edebiyat oraya taşındı bile çoktan. Milyonlarca sosyal medya yazarı arasında bakalım hâlâ rahip olabilecek miyiz, taşıdığımız hakikate bir alıcı bulabilecek miyiz? Şimdilik oranın esas sahipleri bizi parmağında oynatıyor. Bize karşı büyük bir blok var, kim ne derse desin düzbakarsan esas iktidar bu bloktur, büyük iktidar. Ekşi Sözlük’te edebiyat başlığına girilen ( ama sonra kaldırılan ), yazarını hatırlamadığım şu kayıt bizim hakkımızda ne düşünüldüğünü çok iyi özetliyor, yani esas iktidarın hakkımızdaki görüşü budur:

edebiyat.
//sike sürülecek faydası olmayan alan.
geçmişte bir şiir yazılmış bir roman yazılmış falan. bunu sayfalarca inceleyip, ansiklopedilerce antolojisini yapıyorlar.
tanrı aşkına söyler misin bana bir tane romanla, bir tane şiirle kim tarihin akışını değiştirebilir artık bu devirde.
bir tane roman yazıyorsun erkekler de alabilsin diye kapağı mavi olanını da çıkarıyorsun.
bir de edebiyat fikir yaymaktır tezine karşı şunu söyleyebilirim ki artık herkes fikir sahibi be ahbap. bak burada binlerce yazar fikrini güzel güzel anlatıyor. artık o roman şiir devri bitti. üzgünüm.
edebiyat literatürüne ekşi sözlük gibi blog siteleri gibi türler de girmeli.//

Ben kızamadım, kızmam da, rahiplerden değilim, olmamak için çaba gösteriyorum, daha çok ne ders çıkarabilirim diye okudum, hak vermiyor da değilim. Bir okur kitlesi var, matbuya elini sürmeden büyüyor, başka yerlerde başka şeyler okuyor, onların arasına girince neyi nasıl söylememiz gerektiğini ise biz bilmiyoruz, tek yapabildiğimiz şimdilik bazı gündelik deyişleri, gündelik argo nidaları ( onlardan daha parlak değil ama ) onlar kadar doğru kullanabilmek. Kendimize ( baktığımıza ) karşı dürüst olursak kabul edeceğimiz gibi, artık bizim için bile merkez dergi internettir, bir şiir yazıldıktan sonra internet çayırında otluyor. Merkezî iktidar ise internetin dayattığı en fazla 3 dakikalık okuma süresidir, sanayi devriminin başlangıcındaki gibi büyük bir değişimin başlangıcındayız, sen iktidarsın ödül aldın ben muhalifim nobel versen almam kavgası beyhude bir kavga, atı alan üsküdarı geçmiş, iktidara bakmıyoruz, iktidarı görmüyoruz, üstelik yukarıdaki alıntıda gördüğümüz gibi bu yeni iktidar bizi hiç sevmiyor.

Tabii ben dahil hepimiz has edebiyat diye bir şeye inanıyoruz, kelimelerin rahipliğinden değil düşüncelerin çerisi olmaktan söz ediyorum, hepimiz has edebiyatın yaşaması, okurla buluşması gerektiğine inanıyoruz. Bir S.kmişim Dostoyevski’yi tviti Dosto’yu öldürecek değil elbette, ondan o kadar korkmamak lazım, ama flarf gibi aşırı uyum da sorunu çözecek gibi gözükmüyor, içeriğin direnme gücü kesin. Peki Ne yapmalı? Bu bir devrim, devrimin daha başındayız, çocukluk hastalığı denilen dönemde. Bu yeni iktidara karşı kendimizi nasıl savunacağız, çare ne? Çare bence okur fikrinden asla vazgeçmemek, yeni okuru gözlemek, anlamaya çalışmak, interneti matbuun dedikodularının taştığı yer olarak görmekten vazgeçmek, okurla buluşulan bir mecra olarak görmek*, çare yine internette.

İktidar bugün herkesin her şeyi konuştuğu bir demokraside (Ekşi Sözlük’te), merkez dergi internet, herkes bundan mutlu, mutsuz olan bizleriz. Ben elimde çok değerli bir şey taşıdığına inanan biri değilim, taşıdığım alt tarafı bir kelime öbeği, bir benzerlikler sülalesi, onlardan vazgeçebilirim, vazgeçemediğim topluluk hissi, doğruyu savunma, dokunulabilir dünyayı yorumlama, bunları insan kavmiyle paylaşma, ortak bir dimağda çoğalmadır, bu yüzden rahat değilim, çok rahatsızım, bir şeyler yapmak lazım diyen herkes sonunda Bir dergi çıkaralım noktasına geliyor, kime çıkaracaksın? Dergilere dönün deniyor, dönüyorum bakıyorum orada akatalpa iktidar mı değil mi tartışılıyor, inanamıyorum, hiç mi bakmıyoruz? Önümüzdeki 10 yıl içinde iktidar dediğimiz dergilerin hiçbiri kalmayacak, yerine bugün muhalif olanlar gelebilecek mi, gelmeyecekse o zaman rahipler sınıfı o gün ne yapacak, şiir sürekli kaybeden olmaya devam mı edecek? Benim merak ettiğim bu. Aramızda okur isteyen kimse mi kalmadı? Bir dergi çıkarmak, kendine yayınevi bulmak, oradan kitabını çıkarmak yetiyor mu bize? Gerisi bizi ilgilendirmiyor mu artık? Önümüzdeki 10 yılda da şairin şaire yazdıklarından ibaret mi olacak bütün mesaimiz? tenbelheyven, aklını başına topla da çık ortaya, coşup kendini kaybetmediğin zaman doğru şeyler söylüyordun.

* Serkan Işın’ın küçükbaş ( smallpress ) viral yayıncılık fikri, şimdiye kadar duyduğumuz en gerçekçi, güçlü çözüm fikri, interneti de içine alan atak bir savunma platformu, bakalım bu imkanı görsel şiir dışında ilk kim değerlendirecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder