"Devrim ve Teori birbirine benzerler, her ikisi de bir alt-üst oluşu ifade ediyorlar. Teori, tersine çevirtir ve böylece gözlem ve olgular birbirine daha iyi oturtur, demek ki teori bir uyum kurucudur ve bir süt-liman olma halidir de diyebiliyoruz. Şöyle de söyleyebilirim, her teori bir devrimdir ve her devrim, bir teori olmaktadır.
Halide Edip Meşrutiyet Devrimi Günü Mülk-ü Osmanî’de hiçbir suç işlenmediğini yazmıştı; buna “İhtilal Hali” ve “Teorik Durum” diyebiliriz. Hem bir alt-üst oluş ve hem de yeni bir huzur görüyoruz.
Karşı-devrim de devrimdir. Buradaki analiz açısında aralarında bir fark görmüyoruz. Bu farksızlık teoremini, Marx’a borçluyuz."
Yalçın Küçük savunmasıyla ilgili Salih'le [Yurttaş] kısa bir yazışmam oldu. Salih, savunmayı "Mithat Paşa'dan, Namık Kemal'den bu yana aydınların nice yinelenen
YanıtlaSilacıklı yalnızlığı" olarak niteledi, metni okurken karışık duygular yaşadığını, kızdığını, güldüğünü,
içinde burukluk kaldığını yazdı. Dediği şu: "Benim gözlediğim, izlediğim, katıldığım [düşünce], cumhuriyetin temellerinin 'kayıtsız koşulsuz ulus egemenliğinde' geliştiği. Türkiye'de yaşanan karşıtlıktan [dolayı] cumhuriyetin gerilemesi, devrimin tükenmesi,demokrasinin yok edilmesi olası değildir artık". Ben de ona şunu yazdım: "Tabii ama kimsenin akıl yürütmesi Yalçın babanınki kadar güzel ve hayranlık verici olmuyor". Gelen cevabı da buraya aynen alıyorum: "Evet. Acıklı şiir gibi okudum yazdıklarını Yalçın Küçük'ün.
İnançla, tutkuyla akıl yürütüyor ama kendi gerçekliğinin verileriyle kısıtlı. Marks'ın dediği 'açıklamak' değil 'değiştirmek'ti; Yalçın Küçük'ün çabası açıklayıcılıktan öteye gidemiyor. Brecht ne diyordu? İzleyeni boşaltmak değil; doldurmak gerekli. Yalçın Küçük'le dolmuyoruz; bir biçimde rahatlıyoruz."
Bu duyguları [üzülerek duyulan hayranlık] son zamanlarda
bir de İsmet Özel'in KİM BIÇAK SALDI BEDRİ BAYKAM’IN VÜCUDUNA?yazısındaki tutkulu yalnızlığa duyduk galiba.