3 Nisan 2014 Perşembe

[ “Merkezî Huzur”a karşı Reha Erdem’in cesareti. ]

Şarkı Söyleyen Kadınlar Ya Da Adem'in Yakarışı, Reha Erdem ( 2014 )


















[ Reha Erdem, ( istese ) filmine koyduğu bütün öğeleri ( ondan beklendiği biçimde ) birbirine ekleyerek bir bütün, sonra da o bütünden bir Merkezî Huzur çıkarabilecek yetenekte bir yönetmen, ama bunu yapmıyor. ] [ Film, beklediğimiz içiçe anlatılan hikâyeler toplamı olmaktan daha fazlasını veriyor, öyle bir kapıdan girip bir kapıdan çıkılan bir film değil. Bu yüzden de, ( benim kendimce bulduğum ) Ertesi Gün Testi’nden geçiyor, seyredeli on beş gün olmasına rağmen hâlâ bana anlatılanı toparlamaya çalışıyorum, anlatı makinesi on beş gündür hâlâ tıkır tıkır çalışmaya devam ediyor. ] [ Ne rahat ederdik olayları zirveye tırmandırıp noktayı koysaydı. ] [ Eğer ortaya kendinizden bir şey koymak istiyorsanız, toplaşıklık kendiliği bozuyor, ben artık toplaşık insanlardan olduğu gibi toplaşık yapıtlardan da kaçıyorum. (*) ] [ Kişisel bir dil, ancak yular gevşetilince ortaya çıkıyor, elbette anlatacağız, insan anlatmak istediği zaman elbette anlatmak istediği ile anlattığı arasındaki boşluğu kapatmak ister, her anlatıcı anlatırken bununla hesaplaşır ( Hayatla sanat arasındaki boşluğu ben nasıl kapatacağım? ), ama toplaşıklık ancak kişisel olduğu zaman değerli bir şeydir, Reha Erdem de kişisel bir anlatıcı. ] [ Her şeyin sonuna nokta koyacak kadar kendinden emin olan, bize yakınlaşma imkânını kaçırmış olur. Kimdir o? Bir düşman gibi peşimizden koşup şahitlik malzemesi toplayandır. ] [ Biz mi kimiz? Hakkımızda malzeme toplayanı şaşırtacak kadar sağa sola savrulanlarız. ] [ Anlamak anlatmak isteyen de ( bizim gibi ) savrulmayacak da kim savrulacak? Olanbitenle olanbitenin anlatısı arasındaki boşlukta, anlamlı anlatı aramanın yabanlığını taşıyanlar ancak ( Reha Erdem gibi ) yakınımıza sokulabilirler. ] [ Peki bu filmin hikâyesi dümdüz anlatılamaz mı? Deneyelim. Doğanın aşkınlığı ile iç içe yaşayan şeffaf geçirgen kadınlar var. Kadınlar, kurallar terbiyeler yetkiler düzenler kurucusu olan erkeklerin hor kullandıkları yastıkları, göğüsleri olmasa başlarını nereye yaslayacaklar? Erkekler İnsan iki kişi olmalı diye düşünebilirler ama buna kapalıdırlar, kadınlar ise doğrudan Sevmeye ( iki kişi olmaya ) hazırdırlar. Kadın hayatı taşır: suyu, elektriği, yemeği, aileyi, sevgiyi, tedaviyi. Kadınlar doğa ile organik bir ilişki içinde pastoral şarkılarını söylerler. Erkekler ise kendi yetkilerinden acı çekerler, karşılarındaki her şeyle sorunludurlar, bir kadın karakterin dediği gibi Karşıları karışmıştır. Filme adını da veren Adem geçirdiği hastalıkla ( edebiyatın en eski temasına uygun olarak ) erkeklerin düzenleyici kurallarının dışına düşer. Doğa da aynı düzenin bir sonucu olarak hastalıklar depremlerle parçalanmakta, yok olmaktadır, artık bu düzeni tehdit etmektedir. Adem’in gözü artık kadınların şeffaf uyumuna açılmıştır: Bana da öğret aaah demeyi, kadınların gördüğünü görmeye başlamıştır: Yüzünde ne kadar çok acı var. Perdenin kalkmasıyla Adem’in doğa ile ilişkisi de değişir, ölen bir ata Çektiğin acıya kör kaldım der, ondan ( attan ) her şeyi öğrenmek ister. Adem’in Yakarışı bu yeni alana uyum sağlamanın yakarışıdır. Köpek Samba’ya Sen benim şahidimsin der. Ama kıyamet hızlanmıştır, Adem yetkiler düzeninde başarılı olamaz, aralarına girmek için yakardığı kadınların kollarında ölür. Film, bütün bu yıkımı şeffaf bir biçimde doğanın koynunda kabul eden kadınların Artık hiç korkmuyorum demesiyle sona erer. ] [ Kadın bir oluş halidir. ] [ Demek ki hikâye istenirse hâlâ özetlenebiliyor. ] [ Ama film bu hikâye kadar mı, hayır değil. Durmayı reddeden anlatı makinesi seyrettikçe ya da hatırladıkça çalışmaya devam ediyor. Bu ancak Reha Erdem’in olmamışlığı bitmemişliği cesaretle kabul etmesinden, hatta bunu istemesinden, kendini zor da olsa tutarak anlatısını bir merkezî huzura bağlamamasından geliyor. ] [ İşte bu cesur tavrı sayesinde Reha Erdem, hayatla anlatısı arasındaki aralığı kendince kapatmış, benzemez kişisel bir yapıt ortaya koymuş, o yüzden de anlatı makinesinin bizim içimizde çalışmasını sağlamış, savrulanların kalbine girmeyi başarmış, bize yakınlaşmış.] [ Bu modern tavır Reha’nın bir arkadaşı, bir izleyicisi, bir şair olarak bana cesaret veriyor, demek ki yalnız değiliz. ] 

(*) Orhan Kemalvarî içtenliğin ya da devri için örnek oluşturan klasik bir yapıtın toplaşıklığını bunun dışında tutuyorum.