" Serkan Işın: Harf, kelime, kağıt, kalem, mürekkep, defter, daktilo, kayıt cihazı, yapıştırıcı, tutkal, silgi, hokka, divit vb. tüm araçlarla ile şiir arasında "yabancılaşma" süreci vardır bizde. Şair, bunları ürün ile arasındaki temel etmenler olarak görmez, onları es geçtiğini zanneder, hatta şiir eleştirisi -dikkat ediniz- sanki o an şiir metnine değil de, bir an’a bakıyormuş gibi yapar. "
[ benim cevabım ]
Buradan devam edeceğim. / Derdimi doğru anlatmam lazım. / O yüzden yukarıda dediğini 2ye ayıracağım, birinci cümle, ikinci cümle. / Harf, kelime, kağıt, kalem, mürekkep, defter, daktilo, kayıt cihazı, yapıştırıcı, tutkal, silgi ve giderek hokka, divit, tüy, lamba, hatta sayfayı yukarıdan aydınlatan kandil 80lerde şairler arasında oluşan “benzerlikler sülalesi”nin egemen unsurlarıydı. Bu o kadar öyleydi ki herkesin girmek istediği tek alan “şairlerin şairi” alanıydı. / Bu da bir yabancılaşmaydı. / Buradan ikinci cümlene geleceğim. / Şiir eleştirisi şiir metnine bakacak ama şairin an’a bakması kaçınılmazdır. / An’a baktığı için sözün şiirin dışına atılması gereğini görecektir, bu onu ekranla, taşınabilir diskle, kağıtla, kalemle, netle, kayıt cihazıyla meşgul edecektir. / Hokka divit kağıt kalem bir “şairler ailesi” yarattı, bu ailenin ana özlemi şiiri “gizli bir özü ele geçirme” savaşı olarak görme ve bu savaşı kazanmış bir “şairlerin şairi” olmaktı. / Bu, sistemin şiire biçtiği bir görev olarak da istenilen bir şeydi. / Bu anlayışın sıkıştığı yeri görmek istersek merdivenşiir’in son sayısındaki “nasıl şiir yazıyorlar?” sorusunu cevaplayan şairleri okuyabiliriz: hidayet anı - ilk mısranın büyüsü - dış dünyanın determinasyonunun sıfırlanması - kağıtta kalan kan izi - gece şiir zamanıdır - hikmete doğru giden asma köprü - cünupken hiç şiir yazmam - kendimi yakarak külümün karasıyla evimin duvarlarını boyarım vb. / Bu bir yabancılaşmadır. / Bu yabancılaşma gelenekselleşmiştir. / Zinhar’ın şiir ürününün ortaya çıkması için şiiri yaratan alet-edavata bakıyor olması nasıl bir şiir yazmalı sorusunun cevabını aramasıdır. Bunu, şu an mevcut esas yabancılaşmayı kırma arayışı olarak görüyorum. / Herkesin “şairlerin şairi” olmaya hedeflediği bir yerde birilerinin çıkıp “bana şairlik yeter” demesi oradan bir “şairlerin şairlerinin şairi” çıkma ihtimalini güçlendirir. / Zukovsky mesela. Şairlerin şairinin şairi. / Hokka divit kağıt kalemle gelen yabancılaşmaya karşı çıkıp, bunun panzehirini ise “bütün hızıyla devam eden hayat” mitinde aramak (Fayrap’ın yaptığı gibi en görünür sayfasına Şükriye Tutkun’un şarkı sözünü koymak) da tehlikeli bir sapmadır. / Şairler niye bu kadar hikmet sahibi olmak istiyorlar? / Türkçe yapılmış felsefe yok ondan mı? / Nasıl Orta Doğu problemi oturuşmadan Türkiye oturuşmaz, bu konuda Hz. Eyüp sabrı gerekir ise Türkçe düşünme (felsefe yapmak) olanakları genişlemedikçe de “bulutsudan medet uman” bütün “düşünsü” kalemşörler şiire yumulacaklardır. Hz. Eyüp sabrı şart. / Herkes “his yoğunluğunu filtre etmekle” meşgulken birilerinin deneyci olması da şart. / Şiire takılı çipi söküp atmak için. // Bence düşman Amerika.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder