20 Ekim 2013 Pazar

[ Lucier’nin konuşan bir özneden hareket edip giderek bedensizleşen ve Benliksizleşen bir sese ulaştığını ileri sürebiliriz. - Nilüfer Erdem ]



" Bu eser [ * ] boşluğun boş olmadığı hipotezinden hareket eder. Mekânda hiçbir şey olmadığı zaman bile doğal ses titreşimleri vardır. Ve insan sesi bu titreşimlerle etkileşime girebilir. Belki bunu bir dilek gibi de düşünebiliriz: Mekân boş olmasın, odada titreşimler olsun, odanın titreşimleri sesimi sarıp sarmalasın, sanki biri varmış gibi onu işleyip, dönüştürüp, geri yansıtsın, ve bu dönüşüme baktığımda diyeyim ki oda boş değilmiş. Gerçekten de Lucier yokluktan, bu dileği gerçekleştiren ve bizim de kulaklarımızla duyduğumuz yeni bir varlık çıkartmayı başarır. Olumsuzu yaratıcı çözüm yönünde kullanır.

[ ... ]
Diğer taraftan Lucier bir bedenin ve Benliğin yok oluşunu temsil eden bir müzik üretir. Ortaya çıkan eseri bir yaşantının ifadesi olarak dinlediğimizde, olumsuzun tekrar tekrar kendi üzerine kapanarak hem fiziksel hem ruhsal varlığı yıkıp, yok ettiğini görürüz. Daha doğrusu, anlamın silinmesi yönünde katettiği yolun sonunda, dağıttığını görürüz. Lucier’nin müziği bizi Benliğin oluştuğu ilk evrelere geri götürür ve şunu sezdirir: Ötekinin olmadığı yerde kelimeler anlamlarını kaybeder veya bulamaz. Duyumlar anlama dönüşemez. Ötekinin olmadığı yerde varlığımız tehlikeye girer. Hatta ortadan kalkabilir. Bedeni ve Benliği toparlayan anlamdır.
[ ... ]
Ama ötekinin olmadığı yerde mekân taşıyıcı, kapsayıcı bir işlevi yerine getirebilir mi? Duyduğumuz müzik bize getirmeyeceğini söylüyor sanki. Bana kalırsa Lucier’nin tuhaf bir yabancılaşma duygusu veren, boşluğu kulağımıza sokan bu tüyler ürpertici müziği alttan alta, bize ötekinin olmadığı, yani sesin sese karşı düşmediği ortamdaki çaresizliği ve acıyı yaşatmayı amaçlamaktadır. Derisi soyulan ve açıkta kalan ses acıya bürünerek kendine yeni bir kundak sarmış gibidir. Ve sanki şöyle der: Bir bedene ve Benliğe sahip olmanın şartı ötekinin olmasıdır. Ötekinin olmadığı yerde insan, insan olmaktan çıkar. Onun yerine tanrı bile olacak olsa bunun için ödenen bedel, yani kaybedilenin acısı kalır.

Sanatçıların sanatlarıyla kendilerini iyileştirememeleri bundan herhalde!

[ * ] Şu an sizin bulunduğunuzdan başka bir odada oturuyorum. Konuşan sesimin çıkardığı sesi kaydediyorum. Sonra odaya doğru bu kaydı tekrar tekrar çalacağım; odanın titreşim frekansları, belki de r-r-ritmi haricinde, konuşmamı andıran her şeyi yok edecek kadar kuvvetleninceye kadar. İşte o zaman sizin duyacağınız şey, odanın konuşma tarafından telaffuz edilmiş doğal titreşim frekansları olacak. Bu yaptığım işe fiziksel bir olgunun kanıtlanması olarak bb-bakmıyorum, bu daha çok, konuşmamda bulunabilecek herhangi bir pürüzü o-o-ortadan kaldırmanın bir yolu.

Erdem, Nilüfer (2006) Boş Oda. N. Erdem ( Ed). Psikanalitik Bakışlar 1: Aktarım-Karşıaktarım. İstanbul, PPPD Yayını