Hep başkaları için - başkalarına aktarmak için yazan, kendi hakkında bir meseleyi [ kendi somut deneyimine kapanıp ] anlamak için yazmayanlar, ister istemez kendileri hakkında bir aziz imge ortaya koyuyor. Böyle bir ahlak tiyatrosunun[ * ] başrolüne iştahla girişmiş yazarlara sorsak : Senin kendi deneyiminde zayıflık suç kusur hata bilinmezlik şaşırma yoldan çıkma dağılma yok mu? Kendi iradenle kendinle imzaladığın bu teatral sözleşme nasıl oluyor da seni bütün senin hayatını değil de kendi hayatını yaşayan insanlardan ayırıp üstün kılıyor? Hepimiz çoğu zaman zayıflıklarımız içinde yerde sürüklenirken sen nasıl böyle hep ayaktasın? Allah seni hangi şartlarda böyle kayırma iradesi gösterdi? Niye biz sen değiliz, olamıyoruz, hep imreniyoruz ama bu çırpınmamızın sonucu sana hayranlıktan başka yere çıkmıyor? Nasıl böyle bizim bozgunumuzdan habersizsin, nasıl yüksek kurtuluşun formülünü hep sen taşıyorsun?
Biz niye bu ülkede elimize kalemi alınca [ basit alıklaşmayı kabul eden ] Rimbaud ile yola çıkıyor ama [ alıklığı hiç kabul etmeyen, zayıf bir elle tabutun kapağını kaldırıp oturmaktan kaçan ] bir Ece Ayhan olup çıkıyoruz?
[ * ] Efe Murad’ın Büyük Ahlakî Gösteri yazısından ilhamla.