İlhan Han! Şairdir, ama bundan öte İstanbul’un son dönemde yaşamış şüphesiz en iyi gözlemcisidir, ondan daha ayrıntılı çalışan bir kayıtçı yoktur, yerdeki naylon torbalara kadar her gördüğünü kaydetmiştir. 18 yaşına kadar Manisa’da yaşadığına göre aslen Egelidir [ EK 1 ], Ege’nin İstanbul’a büyük bir hediyesidir. Ege’nin 1920’li yıllarında yetişen bu hakiki yoksul, 1940’larda İstanbul’un zenginliği karşısında büyülenmiş, bu büyülenmeyle şiirini değiştirmiş, hatta [ 1953’de Sen Antuan Kilisesi’ni yazınca ] Türk şiirinin akışını bile etkilemiştir, İstanbul kaç defa onun elinden tutmuştur [ EK 2 ]. Hakiki yoksullar yoksulluktan kurtulmak ister, şu rahatlıkla söylenebilir ki İstanbul ona unutmak istediği yoksulluğu unutturmuştur: “Gerçi ben çocuk olduğum İstanbul’u bilmem, genç olduğum İstanbul’u bilirim; ama benim çocukluğum olmadığı için, ben genç olduğum İstanbul’a, çocuk olduğum İstanbul diye bakarım”. 1930’ların sonunda 21 yaşında [ EK 3 ] şiirinde çok büyük, çok önemli bir adım atar: hem İstanbul’u, hem Walt Whitman’ı, hem de Sait Faik’i tanır, bu üç tanışma biri birinden ayrılamayacak kadar birbirine denk gelir, Whitman’la birlikte şiirine “vıcık vıcık insan” girecektir, İstanbul ona bu malzemeyi layikıyla verecektir, İstanbul’da sokak gezmeyi de ona Sait Faik öğretecektir. Her yazarın bir şehri olmalıdır, bağlandığı fikir budur, onun şehri de artık İstanbul’dur. !947’de İstanbul kitabını yayımlar. 1985’e gelinceye kadar defalarca İstanbul’u, İstanbul’da beslendiği kültürü yazar. 1985’te Galata yayımlanır, 1990’da Pera, iki başyapıt [ EK 4 ]. Bu kez peşine düştüğü fikir ise James Joyce’tan gelmiştir, İstanbul’un bu iki semtini öyle sokak sokak levhalar halinde anlatacaktır ki eğer bu semtler bir gün yıkılsa, İlhan Berk’in kitabına bakarak tekrar inşa edilebilsin. İstanbul, İlhan Berk’in modern şiir serüveninden her şeyden, herkesten daha çok yararlanmıştır, bugün o semtler tamamen değişmiştir, ama İstanbul’un bu kitapların yazıldığı dönemdeki hali yerdeki çöplere kadar kaydedilmiştir, İstanbul mu İlhan Berk için bir şanstır, İlhan Berk mi İstanbul için? Bu satırların yazarına sorarsanız, o Ege’nin İstanbul’a büyük bir hediyesidir, İlhan Berk şiirin fetihçi ruhuna inanan büyük Ege şairlerinden biridir, yoksul Ege’nin törpülediği soğurucu bir gözlem yeteneğini kullanarak İstanbul’un manyetik rezonans görüntüsünü çekmiştir, sonra Ege’ye, uzun uzun yazacağı başka bir şehre yerleşmiştir, Bodrum’a, bir Bodrum Ansiklopedisi hazırlansa İlhan Berk orada da yer almalıdır. İstanbul, oradan bir İlhan Berk geçtiği için şanslıdır.
[ EK 1 ]
Soğuk bir günde Bodrum’daki evinden dışarı çıkacağız, benim onu görmediğimi sandığı bir açıdan şunu gördüm: bir şişeden avucuna bir parça zeytinyağı koydu, avuçlarına yaydı, başına sürdü, bunun ne olduğunu anlamak için 1920’ler Manisa’sını bir düşünün, İlhan Berk Egelidir.
[ EK 2 ]
Tutmadığı da olmuş. Bir gün bir ağacı yazmak için ağacın karşısına bir kahveye oturmuş, ağaç ona bir şey söylesin diye saatlerce beklemiş, ağaç ona hiçbir işaret vermeyip elinden tutmayınca kalkıp giderken ağacı tekmelemiş.
[ EK 3 ]
Henüz Edip Cansever 11, Turgut Uyar 12, Ece Ayhan 8, Cemal Süreya 8, Metin Eloğlu 12, Attila İlhan 14, Sezai Karakoç 6, Ahmed Arif 12, Ergin Günçe 1 yaşında.
[ EK 4 ]
Şiirinde geçirdiği her üç sıçramada da [ İstanbul Kitabı, Sen Antuan’ın Güvercinleri, Galata / Pera ] İstanbul işin ayrılmaz bir parçasıdır. Metin denen şeyi Galata ve Pera’da öğrendiğini söylemiştir, bu iki kitabın şiir olduğunu hiç kabul etmez, ama öyle derseniz de kızmaz - hoşlanır, arabölgeyi seven şairlerdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder