‘MAHKEME KİTAP’
Gültekin EMRE
Aslında Ahmet Güntan cins bir şair olarak biliniyor. Öyledir belki de. Ama cinsliği ilginç şeyler yaptığından, çok biçimci olduğundan değil, özgünlüğünden geliyor bence. Kendi sesini bulmuş ve dilini alabildiğine kendi kılmış, yapyalın; onun özgünlüğü bu işte, yani cinsliği. Onun şiiri için yalın derken basite indirgemiyorum çabalarını ve oluşturduğu şiir kanalını. Dupduru anlamında yalın ama o ölçüde de çetin ceviz! Anlamını kolayca ele vermeyen, anladım derken neyi anladığımızı kolayca söyleyemeyeceğimiz bir çetinlikte onun şiirleri. Gününe göndermelerle dolu ve karşı durucu biranlatımla kucaklıyor şiirseverleri. Kendini mahkeme karşısındaduyumsayan bir şair var karşımızda. Uluslararası mahkemede(?!) kendini ve dünyayı açıkça ve yüreklice şiir üstünden savunuyor: Savaşları, baskıları, ayrımcılığı, yoksulluğu,ırkçılığı kınıyor Ahmet Güntan. “Savunmalar” başlığı altında dünyaya ve dünyanın gidişatına bir politikacı olarak değil, bir şair olarak “Karganın, Şairin, Ağacın, Er Halef Demir’in, Bağdat’ın, Ayrılığın, Çocuğun, Battal Gazi’nin, Yoksulun, Ege’nin” savunmalarını şiire döküyor. Mahkeme Kitap, on bir şiirden oluşan 44 sayfalık çarpıcı, etkileyici ve kolay kolay unutulmayacak bir kitap. Kitabın ilk şiiri “Cümle”. Ahmet Güntan, “Kurmadığım cümle kalmadı.”diyor daha yolun başında. Cümlenin bir “cendere” olduğunu dasöylüyor ikinci dizede. Madem o şiiriyle muhalefette şu cümlede ona çok yakışıyor elbette: “Esas muhalefet hakkı bütün /cümleleri kurmuş bitirmiş / olanındır.” Şairler “Cümlelerin etrafını boşaltarak onları / görünür kılan”lardır. Cümle, bir genelleme olsa da bir muhalifin kaleminden yakıcı bir anlamı da üstleniyor elbette: “Cümle sıcak mücadeledir” devamı da şöyle:“yoksa niye ömür boyunca arka / arkaya aralıksız bu kadar çok cümle kuralım?” gelin de verin bu demir leblebi sorunun yanıtını.
Bu sıcak mücadelenin dışına çıkma “ihtimali” de yine şairlere aittir, “o da biraz şair şanslı, / inatçıysa.” İlk şiirin son iki dizesi bir slogan gibi değil ama bir muhalifin tavrını göstermesi açısından önemli ve mutlaka buraya alınmasıgerekiyor: “Bir şair olarak toplumun / sustuğu ânı arıyorum”. “Savunmalar” başlığı altında yer alan on şiir 2002-2005arası yazılmış. Bilinen kavramları ve anlayışları ters yüz ediyor Ahmet Güntan. La Fontaine’in Karga ile Tilki fablını anıştırıyor “Karganın Savunması” şiiri. Daha çok Kafka etkisi, ya da Kafka’ya gönderme seziliyor. Zaten onun şiiri doğrudan bir şey söylemez; soyutlayarak sezdirir ve yarım bırakılan dizeler,sözcükler daha çok düşündürür. Onun şiirine her babayiğit kolayca, elini kolunu sallaya sallaya yanaşamaz. İyi de yapar. Çünkü şiir birikimi olmayanlara göre değildir onun yazdıkları.Bunu birilerini küçümsemek ve kırmak için söylemiyorum. Şiirin boyu aşağı çekilemez, boyu kısa olanlar şiire göre boylarını ayarlamak zorundalar, bunu bilirim ben. Kimi deyimlere de çok yaklaşırız onun şiirlerinde. Örnek mi? İşte: “Herkes karga akşam karanlıkta”. Bu dize bize“Kılavuzu karga olanın...” atasözünü anımsatıyor. Ya da “Mal sahibi mülk sahibi / son ettirgen son sahibi. Hayret”. Evet,“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” parçalanarak başka bir anlamı yedeğine alıyor. “Bir ayrılık bir yoksulluk, /ölümü boş ver. Ne yapar / sence yoksul oğlan / mezarlıkta yoksul kıza?” Bu örnekler çoğaltılabilir. Anlamı daha da yoğunlaştırmak için deyimlere, deyişlere, tekerlemelere... müdahale ediyor Ahmet Güntan.Şair oluşunu da şöyle dile getiriyor Ahmet Güntan:“Sevmediğim sınıfın içine / ben beyin kimyasıyla doğdum / ben. Dura baka dura baka. / İster istemez şair oldum.” O, şair gören, gözleyendiri mi imliyor acaba? “Dur bakalım” yinelemeleri onun bu şiirine bir Cemal Süreya nefesi üflese de, halkına borcunu şair olarak ödemeye çalışan amansız bir muhalifle karşı karşıyayız. Şiire ömrünü veren ve daha çok küçükken şiir tekniğini çözen, şair Haşim Çatış’ın erken ölümüne hâlâ yanan Ahmet Güntan, geldiği sınıfın dünyasına ihanet etmemiş biri. Nerede hayır diyeceğini de iyi biliyor ve bunu şiiri üstünden yapıyor. “Şiir Topu ideali yandım yakıldım, / artık Top Şiir yazmak istemem hiç / Toplayıp değil parçalayıp bakıp.” İşte bir sır daha çıkıp geldi: Şiirini parçalara ayırıyor Ahmet Güntan, şiirin mantığını ve yapısını, sonra onları bir bir kolajlıyor demeyeceğim ama bir araya getiriyor ve dümdüz bir anlam yerine okurun tamamlayacağı, onun sezgisine bırakılan enfes ve tadı belleklerde çakılıp kalan bir şiir çıkıyor ortaya. Tarihi üç yerde bir “tarhana çorbası”na benzetiyor ki, bu da bir karman çormanlığa göndermedir. “Çekilmek imkânsız, saklandım / diyelim, tarih denen tarhana / çorbasından.”Bağdat bombalanırken “Bu böyle sürer, tarhana çorbası, /ağaçlar kesilir, şairle karga / hep budala”. “Tarhanam bak topak topak.” Karga, şair çekişmesi, bütünleşmesi kitap boyunca sürüyor ve Bağdat’ın bombalanması da “bom ba”yla vurgulanıyor ağır ağır. Şiirinden mimikleri silen de bir şair Ahmet Güntan. Bu yüzden onun şiirinde fazla kilo aramayın. Marmara depreminden Tolstoy’a, bombanın tarihinden Ümit Burnu’na, etik değerlerden kendine; kendinden topluma, toplumdan tarihten kendine, yaşadığımız günlere, yaşayacağımız günlere, sorgulayarak, sorgulanarak, diklenerek, değiştirerek, parçalayarak, parçalanarak, kurarak, bozarak, yeniden yazarak, yapıştırarak, yırtarak, silerek, karalayarak,durarak, düşünerek, coşarak, anımsayarak, hayıflanarak, severek, belli etmeyerek, hakime falan boş vererek, savaşarak, savaşanları anarak, anıştırarak, sezdirerek... şiirini salıyor aramıza cümle cümle.Ahmet Güntan, şiirimizin “kardeş karakutusu”.
Ahmet Güntan, Mahkeme Kitap,YKY, 2005, 44 sayfa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder