ALİ K. METİN
GÜNÜMÜZ ŞİİR ELEŞTİRİSİNE TOPLU BAKIŞ-1
........
Parçalı Ham Manifesto
Parçalı Ham Manifesto I-II-III yazılarıyla (Kitaplık 86-87-88) Ahmet Güntan, belli bir zamandır Türk şiiri içersinde ağırlık kazanan kültürelci-gelenekçi-sentetik yönelişe karşı eleştirel bir tavır ortaya koydu. Bu tavrın bir manifesto niteliğinde ortaya konması ise onu daha da ilgi çekici kılmış gözüküyor. Bu bir manifesto mudur, değil midir, diye soracak olursak, manifesto için gerekli eleştirel tutumun ve poetik söylemin bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeterli veya yetersiz, doğru veya yanlış olması işin başka bir yönü. Söz konusu manifestonun, aforizmayı andıran “parçalı” deyişlerden mürekkep oluşu ise, manifestonun özüne uygun bir yazış tekniği diye kabul edilebilir.Güntan’ın eleştirisi, şiirin bir edebiyat yapma işi olarak görülmesini veya buna indirgenmesini hedef almakta. Güntan, şiirin bir teknik veya icra işi değil, varoluşun ifadesi olduğunu savunuyor. Karşı çıktığı şiir tarzını belli başlı iki kategoriye ayırarak, bunları “Yılışık Söz” ve “Metinlerarası Kıl Tüy” şeklinde nitelemektedir.Güntan eleştirel söylemini bu iki kavram üzerine inşa ediyor: “Edebiyat dergilerinden televizyona kadar şiir yerine her yerde kabul gören Yılışık Söz, buna karşı çok okumuş hem de yazmış Metinlerarası Kıl Tüy, şairi şiirin dışına atmış, şiir muhalefetinin önünü tıkamıştır.”(Kitaplık 86)“Bir Edebiyat Türü Olarak Şiiri değil, Bir Karın Ağrısı Olarak Şiiri seçiyorum” diyen Güntan, parçalı hamın şairin bir karın ağrısı olduğunu söylüyor.
Güntan’ın karın ağrısı dediği şey, esasen sahicilik diye ifade ede geldiğimiz bir duruma tekabül eder. Somutluk da böyle bir sahiciliğin gereği sayılabilir. Tabi ki hayatın veya dünyanın bizatihi kendisidir somutluk. “Şiir, şeyler dünyasına bakmazsa sözünü söyleyemez, imkânsız bir macera olur, şiirsel zekâ bakımından tek bir adım bile atamaz, atarsa koftileşir… Bakmadan tıraş eden metafizik, şiire ait değildir, şiirin metafizik derinliği yanında bunlar birer kıl tüydür.” (Kitaplık 88)Güntan’ın parçaya verdiği anlam, hakikati aralayan, dahası ona temel olan bir somutluk olarak belirginleşiyor. Buysa felsefi literatürde fenomenoloji olarak bilinen epistemik tutumla tam anlamıyla örtüşen bir şey. Fenomenolojinin, bireyi ontolojik düzleme taşıyan bir epistemolojiyi içerdiğini biliyoruz. “Allah’a olan inancım anlamdan kopmama izin vermiyor, öyleyse ben neyi parçalıyorum? Allah’a giden yolda önümü kesen doluluğu, çağımı… Benim görevim, dile hayretin yerini bulmak. Bir karın hareketliliğine davet bekliyorum. Sorgulamanın tekniği olarak parça.” (Kitaplık 88)Güntan’ın manifestosunun, somutluktan kalkış yaparak şiirde mistik bir yönelişi davet ettiği anlaşılıyor. Bu durum nispeten şiir dışı bir tutum olarak nitelenebilir. Çünkü mistisizm veya metafizik bizatihi şiire (şiirsel yapıya) ait bir problem değil. Belki de Güntan’ın yapması gereken, şiir ve mistisizm / metafizik ilişkisini poetik düzlemde sahici bir şekilde kurmaktır. Şiirin dünyasını mistik / metafizik dünyaya açan sahici bağlar neyse, ona işaret etmelidir. Poetikanın da bu bağlara istinaden yapılması gerekir. Ya da Necip Fazıl’ın rahat ve açık tavrıyla “Sanat Allah içindir” demek, çok daha somut, çok daha “karın ağrısı belli olan” bir poetik duruş olacaktır. Şairin somuttan hakikate / Allah’a yönelmesi (mistik-metafizik bilincin uyanışı), varoluşsal çıkmazın aşılması doğrultusundaki bir hamleyi, bir süreci işaret edecektir.Yine de Güntan’ın parçalı konuşmayı tercih etmiş olması ihtimalini dikkate alarak, bunu bir kafa karışıklığı olarak görmekten kaçınmalıyız. Parçalı Ham Manifesto, şiir ile hayat arasındaki sahici bağların kurulması kaygısını taşıyan bir şairin poetik bilincini yansıtmaktadır. Burada, somutlukla doğru ilişki (parçalı ham) içinde olmayı şiirin ön meselesi hâline getiren bir yaklaşım söz konusu. Güntan’ın şiirdeki yozlaşmayı insanın yozlaşmasıyla belli bir tekabüliyet ilişkisi içinde gördüğü fark edilebiliyor. Bunun, modernlikle birlikte ivme kazanan bir yozlaşma olduğunu söyleyebiliriz. Güntan’ın Bütün Özneye yönelik eleştirisi de böyle bir arka plâna sahip gözüküyor. Bundan hareketle şiir öznesinin Bütün Özne olarak kurgulanmasını yadsıyan Güntan, parçalı hamı bütünlükçü kurgulara karşı insanın sahici derinliklerine ve kendiliğine yönelik bir poetik tutum olarak ileri sürüyor. Buna belli bir açıdan kalbin akla isyanı demek mümkün.Günan’ın, Parçalı Ham=Karın Ağrısı=Somutluk şeklinde formüle ettiği manifestosuna Ezra Pound’u referans alması da ilginç bir nokta. Pound’un tarihî, kültürel malzemeleri kolaj yapma tekniği, Bütün Özneyi parçalama girişiminde elbette örnek alınabilir. Belki de kaynağını somutluktan alan parçalı hamların yan yana getirilmesinin akabinde, varoluşun gerçek anlamda sahici bir bileşkesi ortaya çıkacaktır. Güntan’ın Otomatik Metine gösterdiği itibar da parçalı ham söyleminin gerektirdiği tutarlılığın bir sonucudur. İnsanı gizleyen ve bastıran her türlü bütüncül yapıya karşı otomatik metin, parçanın ve parçalanmışlığın belki en yalın, en doğrudan anlatımı olabilecektir.Güntan, İkinci Yeninin de parçalı ham yapısı olduğunu ihsas ettirerek, doğru bir noktaya temas etmekte: “İkinci Yeni bir kalkışmadır; ama anlamsızı anlamın alanına sokmak, anlamın alanını genişletmek için duyulan sıkı bir heves olarak.” (Kitaplık 87)
Varoluş Şiiri Nedir?
Güntan’ın Parçalı Ham Manifestosunun varoluş şiiri ile sıkı bağları olduğu muhakkak. Güntan, insanı rasyonel değil, varoluşsal bir varlık olarak temellendirmek istiyor. Fakat parçanın savunusu varoluş şiiri açısından sorunlu bir durum içeriyor. Çünkü varoluş, insanın olma ve kendini kılma istenci, çabasıyla beliren bir süreç. Parça daha çok varoluşsal tecrübeye içkin bir duyum, bir hâl, bir hakikat, bir tecrübe olsa gerek. Buna karşılık varoluş, parçanın algı veya tecrübesinden hakikate ve oluşa doğru yapılan bir atılımın ifadesidir. Parça varoluşu içermeyebilir; ama varoluş parçayı içermek zorunluluğundadır.Yücel Kayıran’ın “Türk Şiirinde Varoluşçuluğun Veraseti” başlıklı yazısında (Kitaplık 86) konuya ışık tutacak açıklamalar bulabiliyoruz. Kayıran, varoluş şiirini izlek şiiri ile karşılaştırarak, varoluş şiirini tanımlamaya çalışıyor: “İzlek, varoluşun sınırlandırılması, ruh durumunun belli bir tanımlamaya indirgenmesidir. Oysa ruh durumu ne indirgenebilir, ne de sınırlandırılabilir.” Varoluş durumunun paranteze alınamayacağını ileri süren Kayıran, “Paranteze aldığınızda, artık sözünü ettiğiniz varoluş durumu değil, bir bilinç içeriğidir” demektedir. Bu da Güntan’ın bütün özneden kastettiği bir duruma, yani parantez içi varlığa denk gelir.Ancak Kayıran’ın varoluş şiiriyle ilgili tanımlaması Güntan’ın parçalı ham söylemiyle ve en çok da otomatik metin vurgusuyla çakışmaktadır ki bu, insanı başı sonu olmayan bir varlığa dönüştüren, yani her türlü hakikat söylemini bir parantez kabul ederek varoluşu insanın askıda olma hâliyle eşleştiren bir yaklaşım tarzı ortaya koymaktadır. Varoluş, Kayıran’ın söylediğinin aksine tam da bilincine varma, farkında olma durumudur. Ancak varoluş şiirinin ayırdedici özelliği, şiirsel sürecin kendilik bilinci üzerine kurulması ve bu bilincin bireyin iradesiyle tezahür etmesi, kendini gerçekleştirme çabasıyla bir anlama kavuşuyor olmasıdır.Varoluş, parçaya (duyuma ve tecrübeye) dayanır, ancak bütünleşmeyi amaçlar. Varoluşu bilinç dışı bir durum sayarak, sadece içsel bir süreç olarak düşünmek, onu akamete uğratmak olur. Ayrıca bu, varoluşun psişik bir duruma indirgenmesi anlamını taşıyacaktır. Oysa varoluş, parçanın, çıkmazın, krizin, sıkıntının aşılması doğrultusunda ortaya çıkan bir aydınlanmayı ve farkındalığı sağlar. Burada, hakikati görmeyle ilgili bir farkındalık da olabilir, hakikat yaşantısından doğan içsel aydınlanmalar da.
........
Başka bir dergide (Fayrap 2) 80’lerin şiiri ile ilgili olarak Ahmet Güntan, “dilin bağlamından kopması”ndan söz ediyordu: “Dil başını alıp gidebilir, bunda bir kusur görmüyorum; ama bu söyleyecek sözü olan bir şairin varlığıyla bir anlam kazanır. (…) Dilin bağlamından kopması, 1980’lerde şairlerin estetik bir hedefi olmaktan daha ciddi, tehlikeli, düşündürücü bir keyfiyete kavuştu, toplum için bir ideoloji oldu: Anlamı arama-Anlam yok / Hakıykatı arama-Hakıykat yok.” Dolayısıyla “Hatayı arama-hata da yok” demekti bu. Güntan’a göre böylece her şeyin mubah kılındığı popüler ve de postmodern ideolojinin zemini oluşturulmuştu. Güntan, “12 Eylül şiire karşı yapılmış bir darbedir” diyerek bir bakıma 1980’lerin şiirinin ipini çekmek isteyenler arasında yer aldığını izhar etmekteydi. Güntan’ın bizzat kendi şiiri de ipini çekmeye çalıştığı şiirin içersinde değil miydi peki? Bana göre ne içinde, ne de dışında; fakat dışardan çok içerde duruyor diyebiliriz. Bu biraz da 80’lerin şiirinde belirleyici saydığımız unsurlara ve kimliklere göre değişebilecektir. Fakat tartışmalar böyle bir somutluk içinde yapılmadığından, genelde olumsuzlanan kimlikler / şiirler etrafında bir 80 imgesi üretilmekte ve sonunda 80’ler şiirinin kendisiyle değil bir çeşit hayaletiyle hesaplaşma söz konusu edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder